Aile Hayatına Saygı Hakkına İlişkin Hayriye Özdemir Kararı Basın Duyurusu

Fikriye AYTİN ve Diğerleri Kararına İlişkin Basın Duyurusu

Aile Hayatına Saygı Hakkına İlişkin Hayriye Özdemir Kararı Basın Duyurusu

Aile Hayatına Saygı Hakkına İlişkin Hayriye Özdemir Kararı Basın Duyurusu

 
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 25/6/2015 tarihinde Hayriye Özdemir’in bireysel başvurusunda (Başvuru No: 2013/3434), boşanma davasında velayeti anneye verilen çocuğun soyadını değiştirme talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle, başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucu, boşanma davasında velayeti kendisine verilen çocuğun soyadının, boşandığı eşinin soyadı yerine kendi soyadı ile değiştirilmesi talebiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi, 21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadını alır” şeklindeki ibarenin, Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararıyla iptal edildiği ve iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlandığı, bu kapsamda annenin, çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinde haklı neden bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne hükmetmiştir.
 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesi hükmüne göre evlilik içinde doğan çocuğun babanın (ailenin) soyadını taşıyacağı, boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe neden olamayacağı, usulüne uygun olarak açılacak bir dava sonunda verilecek kararla değişmedikçe çocuğun soyadının da değişemeyeceği tespitlerini içeren Yargıtay bozma kararı sonrasında başvurucunun davası reddedilmiştir.
İddialar
 Başvurucu, boşanma davası sonrası velayeti kendisine verilen çocuğun soyadının, kendi soyadı ile değiştirilmesi talebiyle açtığı davanın reddedildiğini, Anayasa Mahkemesinin 2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ilgili bölümünü iptal eden kararına dayandığı hâlde bu hususun mahkeme kararlarında karşılanmayarak gerekçesiz bırakıldığını ve karar düzeltme talebinin reddi neticesinde aleyhine para cezasına hükmedildiğini belirterek adil yargılanma ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi Velayetin reşit olmayan çocukların bakım ve gözetimi konusunda anne ve babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessese olduğunu, bu bağlamda anılan müessesenin çocuğun bakımı, eğitimi, temsili, mal varlığının yönetimi ve menfaatlerinin korunması için hukuki bir temel oluşturduğunu belirten Anayasa Mahkemesi; başvurucunun, velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğundan Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gerektiğini ifade etmiştir.
Kararda, velayet hakkı ve bu bağlamdaki yetkilerin kullanımı da dâhil olmak üzere cinsiyetler arası eşitlik ve cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili hususların insan hakları ile ilgili birçok uluslararası hukuk belgesinde de yer aldığı, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde anasına tevdi edilmiş olsa bile çocuğun, babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını belirten hükmünün, 8/12/2011 tarihli kararla Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiği, bunun yanı sıra Türk hukukunda ad ve soyadın belirli nedenlere dayanılarak değiştirilmesine imkân tanındığı, bu bağlamda 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesinde adın değiştirilmesinin haklı sebeplere dayanılarak talep edilebileceğinin düzenlendiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, velayeti altındaki çocuğun soyadının değiştirilmesine ilişkin davanın reddi, başvurucunun aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturmaktadır.
Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütünün anayasa yargısında önemli bir yere sahip olduğunu ve bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığının tespiti gerektiğini ifade eden Mahkeme, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirdiğini belirtmiştir. Yasal düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve ilgililerin hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerektiğini vurgulayan Mahkeme, ilgili kuralın uygulayıcıya belirli ölçüde takdir alanı sunması mümkün olmakla birlikte, etkin bir temel hak korumasının sağlanabilmesi için müdahaleye temel alınan kuralın lafzı ve yorumunun asgari bir kesinliği sağlaması gerektiğini hatırlatmıştır. Mahkemeye göre, yorum yöntemleriyle belirlenebilir kavramların kullanılması mümkün olmakla birlikte, kanun hükmünün uygulanmasında yeknesaklığın sağlanmamış olması belirsizliğin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Anayasa Mahkemesinin görevinin, söz konusu yorum ve uygulamanın Anayasa’ya uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunun vurgulandığı kararda, başvuruya konu müdahalenin dayanağı olarak gösterilen “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; (…) soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını taşır.” şeklindeki hükmün, boşanma sonrası çocuğun velayeti verilen kişiler tarafından, somut başvuruya benzer mahiyette davalara konu edildiği, bu davalarda genellikle kanuniliğin tartışma konusu yapıldığı ve farklı hukuksal yorumların söz konusu olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak boşanma sonrası velayeti anneye verilen çocuğun soyadının değiştirilmesi hususunda açık bir düzenlemenin bulunmaması ve farklı yargı kararları verildiği dikkate alındığında, başvuruya konu müdahalenin dayanağı olarak gösterilen kuralın, başvurucunun velayeti altındaki çocuğun soyadının değiştirilmesi talebinin reddedilmesi şeklindeki müdahale bağlamında belirlilik şartını sağlamadığı ve bu yönüyle müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı belirtilerek Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Bu basın duyurusu Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

* Yargı mercileri tarafından verilen kararlar yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve olayın özelliklerine göre verilen kararlar olup; kararların emsal karar olarak uygulanıp uygulanmayacağı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir. Kapsamlı değerlendirme ve benzer içtihat örnekleri için ilgili departmanımız ile iletişime geçiniz.

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13