Tacir Sıfatının Sonuçları

Tacir Sıfatının Sonuçları

Tacir Sıfatının Sonuçları

Her tacir kanun hükümlerine uygun olarak bir ticaret ünvanı seçmek ve kullanmak zorundadır. Bu tacir için hem hak hem de bir yükümdür.

Tacirler her türlü borç ve yükümlerinden dolayı iflasa tabidirler. Tacir ticari işletmesini kapatıp ticaret sicilinden terkin ettirse dahi, durumun tescil ve ilanından itibaren daha bir yıl süre ile iflasa tabidir.

Her tacir ticari işletmesinin gerektirdiği önemdeki defterleri tutmakla yükümlüdür. Buna aykırı hareket etmesi halinde kendisine bazı özel yaptırımlar uygulanır.

Her tacir ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır. Bunun yanında tacirin, kanunlarda tescil ettirilmesi istenen hususları tescil ettirme, ilanı istenen hususları da ilan ettirme zorunluluğu vardır.

Tacirler ticari işletmenin bulunduğu yerin ticaret odalarına veya ajanlıklarına kayıt olmak zorundadırlar.

Sanayici olarak kabul edilen kişiler, bunların bulundukları yerde ayrıca sanayi odası varsa bu odaya kayıt olmakla yükümlüdürler. Ancak sanayici kendi ürünleri için ayrıca satış yeri açarsa ticaret odasına da kaydolmaya mecburdur.

Türk Ticaret Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrasında “her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etme” yükümlülüğü ifade edilmektedir.Burada objektif bir ölçü dikkate alınır. Yani tacirin kişisel durum ve yeteneğine göre göstereceği özen değil, ticaretinin özelliği göz önünde tutularak, tedbirli ve ileriyi makul ve mutad bir oranda gören bir tacirin göstereceği özen ölçü görevini görür.

 Ticari örf ve adet tacirler bakımından mutlak olarak uygulanır.

Türk Ticaret Kanununun 21. maddesine göre “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Şu kadar ki, hakiki bir şahıs olan tacir, muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesi ile ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya muamele, fiil veya işin ticari sayılmasına halin icabı müsait bulunmadığı takdirde borç adi sayıdır. Taraflardan yalnız birisi için ticari mahiyette olan mukaveleler kanunda aksine hüküm olmadıkça diğeri için de ticari iş sayılır”.

Gerçek kişi tacirler belirli hallerde bunun aksini ispatlayabilirler. Bir iş “ticari” olarak nitelendirilince, yasa ona belirli sonuçlar bağlamıştır.

Tacir ticari işletmesi ile ilgili bir iş veya hizmet görmüş ise, bu iş veya hizmetten yararlanan kişi tacir olsun olmasın, hatta taraflar arasında daha önce ücret kararlaştırılmamış olsa bile, gördüğü işe uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca tacir verdiği avanslar ve yaptığı giderler için ödeme tarihinden itibaren faize de hak kazanır.

 Ticaret Kanununun 23. maddesi 1. fıkrası uyarınca, ticari işletmesi gereği mal satan, imal eden veya bir iş gören ya da menfaat sağlayan tacir, talep üzerine fatura düzenlemek ve bedel ödenmiş ise bu hususu da faturada göstermek zorundadır.

 Faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa, fatura içeriğini kabul etmiş sayılır.

Ticaret Kanununun 23. maddesi 3. fıkrasına göre de, sözlü olarak, telefon veya telgrafla yapılan sözleşmelerin ve beyanların içeriğini teyid eden bir yazıyı olan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, teyid mektubunun yapılan sözleşmeye veya beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

 Tacirlerin Borçlar Kanununda öngörülen bazı koruyucu hükümlerden yararlandırılmasına gerek duyulmamıştır. Tacir sıfatını taşıyan borçlu, Borçlar Kanununun 104. maddesi 2. fıkrası, 161. maddesi 3. fıkrası ve 409 maddesinde yazılı hallerde fahiş olduğu iddiasıyla bir ücret veya cezanın indirilmesini mahkemeden isteyemez.

 Ticaret Kanununun 20. maddesinin 3. fıkrasına göre tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih ya da sözleşmeden dönme amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların geçerli olabilmesi için bunların noter aracılığıyla veya iadeli taahüttlü bir mektupla ya da telgrafla yapılması zorunludur.

Burada önemli olan husus yapılan işte her iki tarafın da tacir ve işin sadece bir taraf için değil her iki taraf için de ticari olmasıdır.

 Hapis hakkı, kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde alacaklıya, zilyetliği altında bulunan borçluya ait menkul mallar ile kıymetli evrakı iade etmeyerek, bunları alacağının teminatı olarak alıkoyma ve paraya çevirme yetkisi veren bir ayni haktır.

Hapis hakkının doğumu için gerekli olan kanuni şartlardan bir tanesi de, alacaklının zilyetliğinde bulunan menkul mal veya kıymetli evrak ile muaccel alacak arasında tabii bir bağlantının bulunmasıdır. Türk Medeni Kanununun 864. maddesinin 2. fıkrasında alacağın ve zilyetliğin tacirler arasındaki ticari ilişkilerden doğması halinde, bu bağlantının varsayılacağı gösterilmiştir.

 Ticaret Kanununun 25. maddesinde, tacirler arasında yapılan ticari satış ve trampaların, esas itibariyle Borçlar Kanununun ilgili hükümlerine tabi olacağı belirtildikten sonra, bu tür satış ve trampalar hakkında özel bazı hükümlere de yer verilmiştir. Bu hükümlerin uygulanabilmesi için ortada tacirler arasında yapılan ve onların ticari işletmelerini ilgilendiren bir ticari satış veya trampanın mevcut bulunması gerekir.

Ticaret Kanununun 25. maddesinin 1. fıkrasına göre, sözleşmenin niteliğine, tarafların amacına veya emtianın türüne göre satış sözleşmesinin kısım kısım icra edilmesinin mümkün olduğu veya bu koşulların mevcut olmamasına rağmen alıcının yapılan kısmi teslimi ihtirazi kayıt ileri sürmeden kabul ettiği hallerde, alıcı, sözleşmenin yerine getirilmemesi yüzünden sahip olduğu hakları yalnız teslim edilmemiş olan kısım hakkında kullanabilir.

Aynı maddenin 2. fıkrasına göre alıcının temerrüte düşmesi halinde satıcı, malın satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Bu yolla yapılan satış sonucunda, satış masrafları satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya veya banka bulunmadığı takdirde notere tevdi olunur ve durum hemen alıcıya bildirilir.

Yine aynı maddenin 3. fıkrasına göre ise ticari satışlarda malın ayıplığı olduğunun teslim sırasında açıkça belli olduğu hallerde, alıcı durumu iki gün içinde satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Satılanın ayıplı olduğunu teslim sırasında anlamak mümkün değilse, alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmek ve gene bu süre içinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Bu ihbar süresinde yapılmazsa alıcı malı ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır.

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13