Belediye Adına Yol Çalışması Yapan Şirketin Davacı Kurumun Kablolarına Zarar Verdiği İddiası

Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin AYM Kararı

Belediye Adına Yol Çalışması Yapan Şirketin Davacı Kurumun Kablolarına Zarar Verdiği İddiası

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2012/7-7

K. 2012/149

T. 14.3.2012

• BELEDİYE ADINA ŞİRKETÇE YAPILAN YOL ÇALIŞMASINDA ZARAR MEYDANA GELMESİ ( Davalı Belediyenin Eyleminin Borçlar Kanunu'nda Yer Alan Haksız Fiil Niteliğinde Olduğu - Davanın Adli Yargıda Görüleceği )

• MADDİ TAZMİNAT DAVASI ( Belediye Adına Yol Çalışması Yapan Şirketin Davacı Kurumun Kablolarına Zarar Verdiği İddiası - Davanın Adli Yargıda Çözümleneceği )

• ADLİ YARGININ GÖREV ALANI ( Belediye Adına Yol Çalışması Yapan Şirketin Davacı Kurumun Kablolarına Zarar Verdiği İddiası - Davanın Adli Yargıda Çözümleneceği/Eylemin Haksız Fiil Niteliğinde Olduğu )

818/m.41

2577/m.2, 15

ÖZET : 

Davacı vekili, davalı belediye adına diğer davalı şirketin yol çalışması yaparken, davacı Kurum`a ait yeraltı kablolarına zarar verdiği iddiasında bulunmuş, davalı belediyenin ve diğer davalı şirketin kablolara verdiği zararın tahsilini istemiştir.

Görüldüğü üzere, davalı belediyenin eyleminin, B.K.`nun 41.maddesinde ifadesini bulan haksız fiil niteliğinde olduğu belirgindir.

Bu durumda, eldeki dava, haksız eylemden kaynaklanan tazminat isteğiyle açılıp; açıkça adli yargının görev alanında kalmakla, Kanunun açıkça adli yargıyı görevli saydığı bu hal idari yargının görev kapsamı dışında kalacağından, bu davanın adli yargıda görülmesi gerekir.

DAVA : 

Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.05.2008 gün ve 2006/1175 E., 2008/585 K. sayılı kararın incelenmesi davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 17.2.2009 gün ve 2008/6191 E-2009/568 K. sayılı ilamı ile;

(... Dava niteliği ve içeriği itibariyle tacir yada tacir sayılan taraflar arasında haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı hakkında açılan davanın da kabulüne karar verilmiş ise de ,varılan sonuç davanın niteliğine ,tarafların sıfatına uygun düşmemiştir.

Maddi tazminatı gerektiren haksız eylemin davalı Büyükşehir Belediyesi Tüzel Kişiliği yönünden kamu hizmetinin ifasına dair olduğu ve hizmet kusuru ile bağımlı bulunduğu dikkate alındığında sözü edilen uyuşmazlığın tam yargı davasının konusunu oluşturacağı kuşkusuzdur.Hizmet kusurundan dolayı açılan bu tür davaların 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunun 2. maddesi uyarınca tam yargı davası olarak idari yargı yerinde görülmesi gerekir.Davacı tarafın davasını haksız fiil kurallarına göre açmış olması bu olguyu değiştirmez.Görev kuralları kamu düzenine dair olup mahkemelerce istek olmasa bile kendiliğinden dikkate alınır.

Hal böyle olunca davalı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tüzel Kişiliği aleyhine açılan dava yönünden mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliğine, bu sebeple dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken bu olgu gözden kaçırılarak yersiz gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR :

 Dava, tacir yada tacir sayılan taraflar arasında haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Davacı Türk Telekominikasyon AŞ.vekili ; davalı İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına kepçe ile çevre yolu düzenlemesi yapan diğer davalı şirketin elemanları tarafından,davacı kuruma ait yer altı kablolarının zarara uğratıldığını ileri sürerek tazminatın hüküm altına alınmasını istemiştir.

Davalılar vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı şirketin davalı belediye adına çalışma yaparken, davacıya ait yeraltı kablolarını hasara uğratması sebebiyle davalı belediyenin işveren, davalı şirketin de işi yapan olarak sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı Belediye vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Daire’ce, yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle davalı Belediye yönünden ve yargı yoluna dair olmak üzere bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı Belediye vekili temyize getirmiştir.

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; yargı yolu noktasında olup; davalı Belediye Başkanlığının eyleminin haksız fiil mi, yoksa hizmet kusuru mu teşkil ettiği; buna göre de davanın çözüm merciinin de idari yargı mı yoksa adli yargı mı olduğunun çözümü gerekmektedir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır.

Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara dair davalardan ibarettir.

Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir.

İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir.

İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir.

İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücüne (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.

Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine dair olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına dair olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.

Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine dair olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözüm ve görümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davalarının, haksız fiillere dair özel hukuk hükümlerine göre çözümü ise adli yargı yerine ait olacaktır.

Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan her davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.2.1959 tarih ve E.17, K.15 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbikine dair bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.

Bu nedenlerledir ki, haksız fiilden doğan zararların tazmini davalarının özel hukuk hükümlerine göre görülme ve çözüm mercii adli yargı yeridir.

Ayrıca 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 15/1-a maddesinde, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Yani Kanunun açıkça adli yargıyı görevli saydığı haller idari yargının görevi kapsamının dışında kalmakta olup, bu gibi durumlarda, davaya konu işlemin niteliğine bakılmaksızın davanın adli yargıda görülmesi gerekir.

Nitekim, aynı ilkeler H.G.K.’nun 7.12.2005 gün ve 2005/4-650 E.-2005/711 K.; 4.4.2007 gün ve 2007/4-141 E.2007/188 K ; 2.2.2011 gün ve 2010/7-673 E. 2011/2 K.; 4.5.2011 gün ve 2011/3-227 E. 2011/285 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.

Somut olayda; davacı vekili, davalı belediye adına diğer davalı şirketin yol çalışması yaparken, davacı Kurum`a ait yeraltı kablolarına zarar verdiği iddiasında bulunmuş, davalı belediyenin ve diğer davalı şirketin kablolara verdiği zararın tahsilini istemiştir.

Görüldüğü üzere, davalı belediyenin eyleminin, B.K.`nun 41.maddesinde ifadesini bulan haksız fiil niteliğinde olduğu belirgindir.

Bu durumda, eldeki dava, haksız eylemden kaynaklanan tazminat isteğiyle açılıp; açıkça adli yargının görev alanında kalmakla, yukarda da belirtildiği üzere, Kanunun açıkça adli yargıyı görevli saydığı bu hal idari yargının görev kapsamı dışında kalacağından, bu davanın adli yargıda görülmesi gerekir.

Öyleyse, eldeki davanın ve bu davaya konu eylemin niteliği dikkate alındığında, davanın çözüm ve görümünün adli yargı yerine ait olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Mahkemenin aynı gerekçeyle kendisini görevli kabul ederek, davanın esasını incelemiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmayıp, direnme kararı bu yönden yerindedir.

Ne var ki davalı vekilinin sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiş olduğundan, dosyanın buna dair inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : 

Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme uygun olup; davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilinin esasa dair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 7. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 14.03.2012 günü oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

 Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; maddi tazminatı gerektiren haksız eylemin davalılardan İstanbul Büyükşehir Başkanlığı yönünden tam yargı davasının konusunu oluşturup oluşturmadığı, dolayısıyla davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan dava yönünden mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliğine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2.maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar;

-İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları,

-İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

-Kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara dair davalardan ibarettir.

Davacı tarafça, “davalıların sorumluluğundaki kazı çalışması sırasında tesislerine verilen zararın tazmini” istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarda sözü edilen kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı çok açıktır.

O halde eldeki davanın, aynı kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşıyıp taşımadığı hususunun belirlenmesi gerekmektedir:

Tam yargı davaları, ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve ancak o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler.

Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir.

Bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması, idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp, o plan ve projeler gereğince işi görmesi ya da gördürmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O halde, bu fiillerden doğan zararların ödettirilmesi istekleri, 2557 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2.maddesi hükmünce bir tam yargı davasının konusunu oluşturur ve bu davalara bakmaya idari yargı yeri görevlidir.

İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine dair olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler özel hukuk alanına dair olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü hizmetlere dair faaliyetleri sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine dair olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece idari bir karara dayalı olmadan hot be hot, keyfi yada haksız olarak herhangi bir hakka müdahalede bulunulduğu ya da plan ve projenin tamamen dışında iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davaları ise haksız fiillere dair özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerine ait olacaktır.

11.2.1959 gün ve E:1958/17, K:1959/15 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının 1.bendinde açıkça ifade edildiği gibi; bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plan ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yıkılan veya bodrumunu sel basan, su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp, tarlası kullanılamaz hale gelen kimsenin uğradığı zararlar gibi zararlar, idari kararın ve fiilin neticesinde meydana gelen zararlardır. Kısaca; bu İçtihadı Birleştirme Kararında, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projelerine uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları sebebiyle kişilerin uğramış oldukları zararların ödetilmesine dair davaların idari davalardan olduğu, bu tür davalara bakmaya idari yargının görevli olduğu benimsenmiş olup, plan veya projelerin uygulanması çerçevesinde kalan bir çalışma sırasında yapılan haksız eylem,plan ve projenin tamamen dışında ortaya çıkmış olmadıkça, bir idari kararın sonucu olan bir eylem nitieliğini devam ettirir.Bu hususların tespit ve tartışma görevi de idari yargınındır.

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 6.12.1999 gün ve E:1999/38 K:1999/40 Sayılı kararında ise; “idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine dair olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu” vurgulandıktan sonra; “Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir sebeple idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2.maddesinde ‘idari dava türleri’ arasında sayılan ‘idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası’ kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına” işaret edilmiş ve idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

O halde; kamu kurumlarının faaliyet alanı içerisine giren kamu hizmetlerini yerine getirirken sebebiyet verdikleri zararların tazmini için açılan davaların hizmet kusuruna dayanması nedeniyle, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddesi gereğince idari yargı yerinde görülüp sonuçlandırılması gerekir.

Somut olayda; davalılardan Belediye`nin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine dair olarak uygulamaya koyduğu proje çerçevesinde ihale ile işi alan diğer davalı şirketin yol çalışması sırasında verdiği zararın tazmini talep edilmiştir.Nitekim,1580 Sayılı Belediyeler Kanunu`nun 15 nci maddesi uyarınca, belediyelerin sorumluluğunda bulunan karayollarının bakım ve onarımı da belediyenin görevleri arasındadır.Davalı Belediye vekili,yanıt dilekçesinde,işin diğer davalıya 2886 Sayılı yasaya uygun olarak, sözleşme ve teknik şartname kapsamında verildiğini,davacı yanın, hizmet kusuruna dayalı bir istemde bulunduğunu savunmuş olup,idari bir karar ve uygulamaya dayalı olarak yapılan yol çalışması sırasında dava kosusu haksız eylemin işlendiği anlaşılmaktadır.Diğer anlatımla,davalı İdarenin hot be hot bir haksız eyleminin kesin olarak bulunduğu dosya kapsamından anlaşılamadığı gibi,davacının anılan yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Öte yandan, davalılar arasında eser sözleşmesi bulunması, iş sahibi davalı belediye bakımından davacı BK`nun 55 nci maddesine dayanmadıkça belediye bakımından yine idari yargı yolu görevlidir. Davacı yan, somut olayda davalı belediye bakımından anılan madde hükmüne dayanmamıştır. Diğer yandan, davalı İdare, TTK`nun 3 ncü,11 nci,12/11 nci,14 ncü, 18/2 nci madde hükümleri karşısında,tacir değildir ve haksız eylemi de ticari iş niteliği taşımaz. Belediyenin yol yapımına dair kamu görevi dolayısıyla meydana gelen zararlar, hizmet kusuru sonucu doğmuş olacağından, tazminat davasının davalı bakımından çözümlenme yeri, idari yargı merciidir.Zira, kamu hizmetini görmekle yükümlü olan davalı idare,kural olarak özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Davacının iddiası,özünde hizmet kusurundan kaynaklanan zarara dair olup, böyle bir davanın,İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2 nci maddesi hükmü uyarınca davalı idare aleyhine tam yargı davası olarak açılması gerektiğinden, Özel Dairenin bozma kararı doğru olup,direnme kararının BOZULMASINA karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun onama yönündeki görüş ve düşüncelerine katılamıyorum.

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13